Satranç (Schachnovelle) (2021)
Stefan Zweig'ın Satranç adlı kısa romanının film uyarlaması üzerine...

Film Adı: Satranç - Chess Story - Schachnovelle
Yıl: 2021
Tür: Dram, Gerilim, Savaş
Süre: 1 Saat 50 Dakika
Yaş Sınırı: 13+
IMDb Puanı: 6.8
Yönetmen: Philipp Stölzl
Oyuncular: Oliver Masucci - Dieter Bernhardt - Elias Gabele
2021 yapımı Satranç adlı film Stefan Zweig'ın aynı adlı kısa romanından uyarlanan bir film. Uyarlama olduğu için de kitap ile film arasında değişiklikler olması çok doğal. Ama bu filmde kitap ile film arasında yapılan değişikliklerden biri kitabın ve doğal olarak yazarının, vermek istediği asıl mesajı değiştiriyor ve ortaya neredeyse kitaptan bağımsız bir film çıkarıyor. Bu, filmin kötü olduğu anlamına gelmiyor tabi. Aksine güzel bir film. Ama dediğim gibi, kitabın varmak istediği asıl sonucu değiştirdiği için kitapla beraber değil de kitaptan bağımsız olarak ayrı bir film olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Stefan Zweig'ın Satranç adlı kitabı üzerine daha önce ayrıntılı bir inceleme yazmıştım. Burada, kitaptaki olaylardan kaba taslak bahsedeceğim için kitabı tam olarak anlamak için eksik kalacaktır. Kitabı daha iyi anlamak için Satranç üzerine yazdığım o inceleme yazıma bakabilirsiniz. Satranç - Stefan Zweig
Stefan Zweig'ın Satranç Adlı Kısa Romanına Bakacak Olursak:
(Eseri okumayanlar için sürpriz bozucu bilgiler (spoiler) içerir!)
Viyana'da avukatlık yapan Dr.B. mesleği gereği bazı büyük manastırların malvarlıklarının yönetimiyle ilgili danışmanlık hizmeti vermekte ve imparatorluk ailesinin bazı üyelerinin fonlarını yönetmektedir. Savaş hazırlığındaki Hitler'in nazi rejimi, casusları aracılığıyla diğer pek çok bilgi gibi bu bilgiyi de ele geçirir. Avusturya'nın işgalinden önceki gün Nazi gizli polisleri Dr.B.'yi tutuklar. Değerli bilgilere sahip kişileri toplama kamplarına göndermezler. Ayrı odalarda izole edip dış dünyayla bağlantılarını kesip stratejik sorgularla zorla bilgi almaya çalışırlar. Bir otel odasına hapsedilir Dr.B.. Pencerelerinin tuğla duvar örülerek kapatıldığı, zorunlu birkaç eşya dışında hiçbir şey olmayan bir odadır bu. Ne okuyacak bir kitap ne yazacak bir kalem ne de zaman hakkında fikir verecek bir saat vardır... Hiçliğin içine hapsedilen Dr.B. esaretinin ne zaman sona ereceğini bilmeksizin dayanmaya çalışır. Ama kendisine uygulanan işkencenin acımasız yüzü kendini her geçen gün daha da çok belli eder. İçine hapsedildiği boşluk Dr.B.'nin ruhu ve akıl sağlığı üzerinde giderek daha da ağır bir baskı uygular. Aylar sonra bir satranç kitabını gizlice ele geçirir. İçine hapsedildiği hiçlikte uğraşabileceği bir şey vardır artık. Bütün zamanını ele geçirdiği bu kitaba ayırır. Kitabı ezberler. Aklında yeni oyunlar kurabilecek kadar kendini geliştirir satrançta. Ama satranç iki kişilik bir oyundur. Kendine karşı oynamaya çalışır. Takip edemeği miktarda zaman akıp geçerken kendine karşı oynamayı da başarır. Hem beyaz hem de siyah taşları kendisinin oynattığı bu oyunlar devam ederken iki taraf birbirinden daha çok ayrılıp farklı kişiler haline gelirler. Bu şekilde yüzlerce belki de binlerce kez satranç oynar Dr.B.. Zaman akıp giderken akıl sağlığını da beraberinde sürükleyip götürür. Dr.B., içine hapsedildiği hiçlikte boğulmamak için eline geçirebildiği satranca sarılır ve bütün zamanını mecburen buna ayırır. Sonunda esareti sona erdiğinde ise satranç yeteneğini çok geliştirmiş olsa da zorla içine hapsedildiği yaşam tarzı akıl sağlığını kaybetmesine yol açmıştır.
Bir diğer karakter olan Mirko Czentovic ise fakir bir köylü çocukken tek yakını olan babasını da bir kazada kaybeder. Zavallı çocuğu o yörenin rahibi korumasına alır. Yiyecek yemek, yatacak yer sağlamanın yanında çocuğa eğitim de vermeye çalışır. Ama doğuştan gelen özelliğinin mi yoksa geçirdiği zorlu çocukluğun etkisiyle midir bilinmez, Mirko kalın kafalı, belki de aptal denebilecek bir çocuktur. Rahibin öğretmek istediklerini doğru düzgün öğrenemez ve okumayı bile zar zor öğrenir. Bu, öğrenmek istememesinin bir sonucu değildir tabi. Mirko söz dinleyen ve öğrenmek için çaba harcayan bir çocuktur. Bir türlü öğrenemediği ders saatlerinin dışında kendisine verilen günlük işleri de en iyi şekilde yapmaya çalışır. Ama kendisine verilen görevleri tamamlayan Mirko diğer boş zamanlarında hiçbir şey yapmaz. Çevresinde olup bitenlerle ilgilenmez, yaşıtlarıyla yakınlaşmaya çalışmaz, oyun oynamaz... Öylesine oturur odada, hiçbir şey yapmaksızın, ta ki kendisine yeni bir iş verilene kadar. Mirko, kendi isteğiyle, günlük yaşamında hiçbir şey yapmadığı bir boşluğa, hiçliğe yer verir. Diğer çocukların ve hatta belki yetişkinlerin dahi katlanamayacağı bir boşluktur bu. Ta ki, bir gün rahip ve eski bir arkadaşının satranç oynamasına denk gelene kadar. Oyunun nasıl oynandığını bilmediği halde hiç ses çıkarmadan kenardan izler öylece. Satranca ilgi gösteren bu çocukla oynadıklarında çocuğun satrançta nasıl bir deha segilediğini ilk elden görürler. Oyunu nasıl oynayacağını bile doğru dürüst bilmeyen ve kalın kafalı denebilecek çocuk, yıllardır satranç oynayan ikiliyi kolayca yener. Mirko'yu yakından tanıyan rahip, bunun Tanrı'nın bir mucizesi olduğunu söyler. Koruması altındaki çocuğun sonunda bir şeye ilgi gösterdiğini ve bunda yeteneği olduğunu gören rahip Mirko'yu destekler ve şehirdeki satranç kulübüne kaydederek satranç dersleri almasını sağlar. Daha sonra bulduğu sponsorun da desteğiyle birkaç yıl boyunca satrançla uğraşan Mirko, Dünya satranç şampiyonu olur. Birbirinden zeki, eğitimli, ömürlerini satranca adamış rakiplerini birer birer yenmiştir. Ama satranç şampiyonu olsa dahi Mirko Czentovic hala aynıdır. Öğrenme zorluğu çektiği için hala eğitimsiz, cahil biri olduğu söylenebilir. Satranç hamlelerini aklında da canlandıramaz. Sürekli yanında taşıdığı satranç tahtası ve taşlarıyla çalışır. Tek fark, günlük yaşamında yer verdiği o büyük hiçliğin tamamını satranca ayırmış olmasıdır. Kendi isteğiyle, kendi seçtiği yaşam tarzıyla sürekli satrançla uğraşmıştır. Bu şekilde geliştirdiği yeteneğiyle satranç şampiyonu olur.
Dr.B., yaptığı gemi yolculuğunda yolcuların bir araya gelip satranç oynadıklarını fark eder. Aylar süren esareti boyunca hiç durmadan satrançla uğraşmış olsa da gerçek bir satranç taşına, tahtasına hiç dokunamamıştır. Ekmek parçalarıyla yapmaya çalıştığı taşlar ve kareli yatak örtüsü dışında... Bu yüzden merakına yenik düşer ve oynanan oyunları takip eder. Birden fazla yolcu ayrı ayrı maçlarda dünya satranç şampiyonuna karşı aynı anda oynamaktadır. Geriye son bir oyun kaldığında kısa bir bakışın ardından olası bütün hamleleri anında aklında canlandıran Dr.B., yolcunun yanlış bir hamle yapmak üzere olduğunu görüp dayanamaz ve onu durdurur. Eğer o hamleyi oynarsa oyunu kaybedeceğini ve olası hamleleri söyler. Yanlarına sonradan gelen bu beyin satrançta oldukça yetenekli olduğunu fark eden yolcular yardım isterler. Dr.B.'nin söylediği hamleleri oynayınca oyun berabere biter. Dünya satranç şampiyonuyla berabere kalmışlardır. Bir ilktir bu. Sevince boğulan yolcular Dr.B.'yi ikna edip bir başka gün oynanmak üzere satranç şampiyonuyla bire bir maç ayarlarlar.
Dr.B. ve Mirko Czentovic karşı karşıya gelir. Bütün oyunu aklında canlandıran Dr.B. oldukça hızlı oynarken Czentovic oyun tarzı gereği oldukça yavaş oynamaktadır. Oyunu aklında hızlıca kurup en iyi hamleleri hesaplayan Dr.B. oyunun daha hızlı ilerlemesini istediği için gittikçe daha da sabırsızlanır. Rakibinin daha hızlı oynamasını ister ama hamle başına kararlaştırılan süreyi sonuna kadar kullanma niyetindedir Czentovic. Sonunda, oyunun ortalarında, oyunu kaybedeceğini anlayan Czentovic pes eder. Dr.B. Dünya satranç şampiyonuna karşı kazanmıştır. Yolcular arasında büyük bir sevinç dalgası yayılır. Rövanş isteyen Czentovic'in teklifini anında kabul eder Dr.B.. İkinci maç ilkinden de yavaş ilerler. Hapsedildiği süre boyunca aklından kendi kendine karşı sürekli oynayan Dr.B. bir oyunu bitirip hemen bir diğerine başlamaya alışmıştır. Oyunlar ve hatta hamleler arasındaki boşlukta, o otel odasının hiçliği tarafından yutulacağından korktuğu için... Bu yüzden hamleler arasındaki boş zamana katlanamaz Dr.B.. Giderek daha fazla rahatsız olur. Yerinde duramaz. Rakibinin hamlesini beklerken hapsedildiği o hiçlik anlarından kaçmaya çalışır. Bunun için oynadıkları oyunu aklından da oynamaya başlar. Hem önlerindeki hem de aklındaki oyunu aynı anda devam ettirmektedir. Ama aklındaki oyunda en iyi hamleleri her iki taraf için de kendisi oynadığı için iki oyunun birbirinden ayrıldığını fark etmez. Czentovic'in yaptığı bir hamlenin yanlış olduğunu fark edince oynanan hamleye itiraz eder. Tahtaya daha dikkatli bakan Dr.B. bazı taşların farklı yerlerde olduklarını görür. Dr.B. önündeki oyunla aklındaki oyunu karıştırmıştır. İşte o an fark eder, hapsedildiği sırada geçirdiği krizlerden birini geçirmeye başladığını. Doktorunun tavsiyelerini hatırlar. Bunun farkındalığıyla panikle kalkar yerinden. Özür diler rakibinden ve yolculardan. Ve uzaklaşır oradan olabildiğince hızlı. Oradan uzaklaşan Dr.B.'nin figürüne ve yarım kalan oyuna şöyle bir bakan Czentovic ''Yazık, oysa hücum hiç de kötü düzenlenmiş sayılmazdı. Bir acemiye göre bu bey, aslında alışılmadık ölçüde yetenekli.'' der.
Bu iki oyuncu satrançta neredeyse aynı güçtedir. Mirko Czentovic doğal yaşam tarzının bir parçası olan hiçbir şeyle uğraşmadığı uzun saatleri satrançla uğraşmaya ayırmıştır. Başkaları tarafından zorlanmadan, dış baskı olmadan... Bu şekilde, kalın kafalı denebilecek biri olduğu halde doğal yeteneğiyle dünya satranç şampiyonu olmuştur. Dr.B. ise, Nazi rejiminin politik çıkarlarının bir kurbanı olarak dış baskıyla hapsedildiği otel odasında, yaşam tarzına oldukça ters bir hiçlik içinde bulabildiği tek uğraş olan satrançla uğraşmıştır. Bu şekilde kendini Dünya satranç şampiyonuna meydan okuyacak seviyeye kadar çıkarmış olsa da zorla dayatılan şartlar akıl sağlığını bozmuştur. Sağlıklı bir insan değildir artık o. Ve bu iki oyunca arasındaki fark oynadıkları oyunların sonucunda kendini açıkça belli eder. Czentovic her zamanki haliyle, sağlıklı bir şekilde oynamaya, kendini geliştirmeye devam ederken Dr.B. ise devam edemez. Baskı altında geliştirdiği yeteneği akıl sağlığına zarar verdiği için oyunu yarıda bırakmak zorunda kalır.
Satranç'ın Film Uyarlaması:
Olaylar filmde de aşağı yukarı aynı. Kitapta olduğu gibi baş karakter Nazi gizli polisleri tarafından tutuklanır. Otel odasında hiçliğe mahkum edilir. Sonunda esaretten kurtulduğunda ise her ne kadar satranç yeteneğini geliştirmiş olsa da içine hapsedildiği şartlar akıl sağlığını bozmuştur. Başka bir ülkeye gitmek için yaptığı gemi yolculuğunda, kitaptakine benzer şekilde, dünya satranç şampiyonu olan Mirko Czentovic ile satranç oynarlar. Öncelikle Dr.Josef Bartok, kaybedilmek üzere olan oyunda tavsiye vererek oyunun berabere bitmesini sağlar. Yolcuların ısrarı üzerine, bu kez, bire bir maç ayarlanır. İşte bu noktada film kitaptan ayrılıyor.
Filmde, bire bir oynanan bu karşılaşmada Mirko Czentovic pes edince Dr. Josef Bartok karşılaşmayı kazanıyor. Ama ikinci bir oyun oynamıyorlar. Dr. Josef Bartok, hapsedildiği süreç içinde sığındığı satranç sayesinde Nazi zulmüne dayanıp özgürlüğünü kazanmıştır. Czentovic'e karşı kazandığı bu zafer de özgürlüğünü kazanmasının simgesi olarak gösteriliyor filmde. Ama böyle bir sonuç kitabın vermek istediği mesajdan oldukça uzak. Dikkat etmek gerekir ki; Mirko Czentovic'in Nazilerle bir alakası yok kitapta. Czentovic'in kaba bir karakteri var tabi. Paraya düşkün, kendini beğenmiş ve hatta belki de kendini diğerlerinden üstün gören bir karakteri var. Ama Stefan Zweig bunun sebebinin Czentovic adlı karakterin kendine özgü yaşamı ve genel olarak cahilliğinden kaynaklanan dar dünya görüşünden dolayı olduğunu açıklıyor. Satranç adlı kitabı okuyan bazı okuyucular da Czentovic'in kibri ve kabalığı ve Dr.B.'nin karşısında bulunması nedeniyle Nazileri temsil ettiğini düşünüyor sanırım. İnternette okuduğum bazı kitap incelemelerinde karşılaşmıştım bu düşünceyle. Ama bu görüşe katılmıyorum. Czentovic Nazileri temsil etmediği için de filmde Czentovic'e karşı kazanılan satranç karşılaşmasının Nazi rejimine karşı kazanılmış bir zafer gibi gösterilmesi de tuhaf geliyor tabi bana.
Stefan Zweig, Satranç adlı kitabında, Nazi rejiminin tek yanlı zorlamasıyla insanların hayatları üzerinde oluşturduğu yıkıcı etkiye dikkat çekiyor. Tamamen benim tahminim olsa da; Nazilerin üstün ırk çalışmaları ile şekillendirmeye çalıştıkları toplumda insanların doğal yaşamlarına yaptıkları ve yapacakları müdahalenin o insanların akıl sağlığını bozmaktan başka bir sonuç vermeyeceği uyarısında bulunuyor. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü Dr.B.'nin karşısında Mirko Czentovic adlı karakter var. Kalın kafalı da olsa sahip olduğu doğal yetenekle, doğal yaşam tarzıyla dünya satranç şampiyonu oluyor. Stefan Zweig'ın, karakterlerinden birinin ağzıyla bize aktardığı şekliyle, Tanrı'nın bir mucizesi olarak. Czentovic doğal yaşam tarzında sürekli satrançla uğraşıyor. Dr.B. ise dış etkiyle, doğal yaşam tarzına çok ters şartlarda satrançla uğraşmak zorunda kalıyor.
Filmde, Dr.Josef Bartok satranca sığınarak Nazi zulmüne dayanıp özgürlüğünü kazanır. Ama, Stefan Zweig'ın vermek istediği mesaj, insanların Nazi zülmü gibi dış baskılara iradeleri sayesinde dayanabileceği değildir. Bu da verilebilecek gayet güzel bir mesaj olabilir tabi. Film uyarlaması da yapılan değişiklik yoluyla bu mesajı veriyor izleyicisine. Ama Stefan Zweig'ın vermek istediği asıl mesaj, böyle bir baskının ortaya çıkaracağı olumsuz sonuçlardır. Böyle bir baskının, etkisi altına alacağı insanlarda yaratacağı yıkımdır. Üstün denebilecek insanların, Tanrı'nın mucizesi gibi doğal yaşamlarında ortaya çıkacağıdır. Yoksa dış etkiyle, dış baskıyla üstün insanlar oluşturmaya çalışmanın nasıl boşuna ve tehlikeli sonuçlar ortaya çıkaracağı uyarısında bulunuyor Stefan Zweig. En azından benim bu eserden anladığım kadarıyla...
Dr.B. mi Dr. Josef Bartok mu? Hangisi Doğru?
Açıkçası, Stefan Zweig'ın Satranç adlı romanını okurken Josef Bartok adına hiç rastlamadım. Karakterin adı Dr.B. olarak geçiyor sürekli. Film uyarlamasında ise Dr. Josef Bartok olarak geçiyor. Yazar kitabında neden karakterine Dr.B. gibi tuhaf bir isim verdi emin değilim ama bir tahminim var:
Stefan Zweig 1942'de intihar edip yaşamına son vermeden önce Nazi Almanyası İkinci Dünya Savaşı'nın merkezinde savaşmaya devam ediyordu. Stefan Zweig, bıraktığı intihar notunda yazdığı üzere, Nazi ilerlemesinin kendisinde yarattığı karamsarlıkla intihar ediyor. Satranç adlı eseri ise ölümünden kısa süre önce tamamladığı eseri. Nazi rejimini sert dille eleştirdiği bu eserinin baş karakterine gerçek bir Yahudi ismi verirse o isme sahip kişilerin bundan zarar görebileceğinden mi endişelendi acaba? Ayrıca kitaptaki karakter avukat olsa da ''Dr.'' ekleyerek mesleki bir özelleştirme yapmaktan da mı kaçındı diye düşünüyorum. Film ise 2021 yapımı olduğu için baş karaktere yahudi bir isim vermenin o isme sahip kişilere herhangi bir olumsuz etkisi olmayacağı için ''Dr.B.'' gibi kısaltma bir isim yerine ''Dr. Josef Bartok'' ismini vermiş olabilirler.
Filmin ve Kitabın Adı:
Hem kitap hem de film Türkçe'ye ''Satranç'' olarak çevrilmiş olsa da orjinal adı Almanca'da Schachnovelle. İngilizce'de Chess Novella anlamına geliyor. Novella, hikayeden uzun romandan kısa edebi eserlere dendiği için kısa roman olarak düşünebiliriz. Böylece eserin Türkçe'ye doğrudan çevrilmiş adına Satranç Kısa Romanı veya kulağa daha güzel geldiği için ve İngilizce adında da olduğu gibi Satranç Hikayesi (Chess Story) diyebiliriz. Veya daha yakın bir anlam olarak Satranç Romanı'da diyebiliriz, kitabın kısalığına takılmazsak. Ayrıca İngilizce ismi olarak The Royal Game' de kullanılıyor.
Kitap ile Film Arasındaki Bazı Farklılıklar:
- Baş karakterin adı kitapta Dr.B. iken filmde Dr. Josef Bartok.
- Kitapta Dr.B.'nin ne kadar zengin olduğundan bahsedilmiyor. Manastırların malvarlıklarının yönetiminde tavsiye verdiği, imparatorluk ailesinin bazı üyelerinin fonlarını yönettiği için zengin olduğunu düşünebiliriz. Ama tam olarak bu nedenle, dikkat çekmemek için malvarlığı ön planda değil. Babasından devraldığı ofisi bile yeni müvekkil kabul etmedikleri küçük bir avukatlık ofisi. Öyle ki; oranın avukatlık ofisi olduğunu belirten bir tabelası bile yok. Nazi ajanlarının dört bir yanda olduğu düşünülürse mantıklı bir seçim. Ama filmde, Dr. Josef Bartok'un hem evi hem de ofisine bakarsak nispeten zengin olduğunu, dikkat çeken bir yaşam sürdüğünü görüyoruz.
- Kitapta Dr.B.'nin evli olduğundan veya bir karısı olduğundan hiç bahsedilmiyor. Kitaptaki olayları dönemin günlük yaşam şartlarına daha uygun hale getirme çabasının bir sonucu olarak filmde Dr. Josef Bartok'un karısı eklenmiş olabilir. Veya, Satranç'ın baş karakteri olan Dr.B. yazarın kendisine benzediği için evli olduğu eklenmiş olabilir. Çünkü Stefan Zweig, Avrupa'dan Amerika'ya ve oradan da Arjantin'e giderken yaptığı gemi yolculuğunda yanında karısı da vardı diye tahmin ediyorum. Yazarın gerçek yaşamından bazı kesitleri kitaptaki Dr.B.'nin yazılmamış karakterine eklemiş olabilirler. Doğal olarak, filmde Dr. Josef Bartok'un karısıyla olan sahnelerin hiçbiri kitapta yok.
- Filmde gördüğümüz Dr.Josef Bartok'un arkadaşı kitapta yok. Viyana'nın işgal edileceğini, bir an önce kaçması gerektiği konusunda kendisini uyaran arkadaşı kitapta yok. Karakterimiz kitapta, bürosunda ayak işleri yapan ve aslında bir Nazi ajanı olan adam yüzünden yakalanıyor.
- Kitapta anlatıcı bir karakter var. Gemi yolcularından biri. Bu karakter, Dr.B.'nin hikayesini dinleyip nasıl acımasız bir işkenceden geçtiğini öğreniyor. Zorlu hapis hayatından kalan izlerin farkında. Filmde Mirko Czentovic ile satranç oynaması için Dr. Josef Bartok'u zengin iş adamı ikna ederken kitapta bu bahsettiğimiz karakter ikna ediyor. Dr.B.'nin neden satranç oynamaktan çekindiğini, hikayesini ve taşıdığı yaraları da bu noktada öğreniyor.
- Dr.B. hapsedildiği süreçte akıl sağlığını kaybeder. Ama bütün zamanını hapsedildiği otel odasında aklının içinde geçirdiği için bu akıl rahatsızlığının dış dünyaya yansımasını pek görmüyoruz. Filmde ise bu akıl rahatsızlığını görsel olarak izleyiciye gösterme gerekliliği olduğu için ek sahneler eklenmesi gayet doğal. Bilimsel karşılığını bilmesem de genelde filmlerde gördüğümüz şizofreni hastalığı olarak işleniyor filmde. Kitapta da benzer tabi. Aklının içinde farklı bir kişilik daha oluşturuyor. Kendi kendine karşı satranç oynuyor. Ve hatta kendiyle kavga bile ediyor.
- Filmde, otel odasına ilk hapsedildiğinde otel odasının pencelerinin kilitli olduğunu görüyoruz. Karakterimiz camları biraz zorlar ama açamaz. Ama kitapta, pencereler daha en başından beri tuğla duvarla örülüp kapatılmış durumda. Filmde, birkaç aylık esaretten sonra duvarlar tuğlayla örülüyor. Karakterin içinde bulunduğu durum düşünülürse, pencelerin en başından beri duvarla kapatılmış olması daha mantıklı geliyor bana. Pencere açık bir manzaraya bakmasa bile karşıda bina duvarları nedeniyle pek bir şey görünmese bile o açıklık hapsedilen kişinin içine hapsedilmeye çalışıldığı şartlara ters düşüyor. Üstelik, öyle bir otel odasında, benzer şartlar altındaki bir insanın intihara kalkışması çok normal. Filmde karakter camları eliyle biraz yoklasa da kırıp açması ve kendini o boşluğa bırakıp eziyetine son vermesi hiç de zor olmaz. O yüzden filmde önceleri açık bırakılması mantıklı gelmedi bana.
- Filmde, Dr. Josef Bartok'u hepseden Nazi gizli polislerinden birinin karakterimize fiziksel şiddet uyguladığını görüyoruz. Ama kitapta böyle bir olay geçmiyor. Kitapta herhangi bir fiziksel zorlama yok. Dr.B. içine hapsedildiği boşlukta zihinsel işkenceye maruz kalıyor. Burada da film yapımcıları dönemin şartlarını izleyiciye daha net aktarmak için böyle bir fiziksel şiddet sahnesi koymuş olabilirler. Belki filme biraz daha hareket getirmek, karakterimizin hapsedildiği koşulların nasıl da zorlu olduğunu daha net ve çarpıcı şekilde sunmak içindir. Belki de Nazi rejiminin yöntemlerinden beklenen acımasızlığı fiziksel şekilde ortaya koymak içindir.
Daha başka farklılıklar olsa da genel olarak öne çıkanlar bunlar.
Emrah Özer 28.01.2023
Tepkin Ne?






