Kitap mı Daha Faydalı Yoksa Televizyon mu?

Kitabın mı yoksa televizyonun mu daha faydalı olduğu konusu üzerine bir deneme...

Kitap mı Daha Faydalı Yoksa Televizyon mu?

GİRİŞ:

''Kitap mı daha faydalı yoksa televizyon mu?'' diye bana soracak olsanız düşünmeden vereceğim cevap kitap olur. Ya da en azından yakın zamana kadar kitap olurdu. Ray Bradbury' nin Fahrenheit 451 adlı romanını okuduktan sonra bu tarz bir soruya cevap vermeden önce biraz düşünmem gerektiğini fark ettim. İlk olarak, karşı bir soru olarak ''Hangi kitap? Hangi televizyon programı?''  diye sormak lazım. Bu arada, burada bahsettiğim 'fayda', bir televizyon programının veya kitabın insanın zihinsel, fikirsel, duygusal alanlarda gelişimine tanıyacağı imkan açısından. (Ayrıca; televizyon derken, kitap dışındaki radyo, tiyatro, sinema, internet gibi görsel ve işitsel araçlardan genel olarak bahsediyorum.) 

Sokağa çıkıp rast geldiğimiz insanlara ''Kitap mı yoksa televizyon mu?'' diye sorsak kitap diyenlerin sayısı hiç de az olmaz sanırım. (Bu konuda yapılmış bir sosyal araştırma var mı bilmiyorum. Bu tamamen benim kendi tahmin ve düşüncem.) Peki insanlar televizyon karşısında neden kitabı seçer? Bu soruya kitap olarak cevap veren kaç kişi samimi? Kaç tanesi boş vaktinde kumandayı bir kenara atıp eline bir kitap alır? Günümüzde kitap hala kültürün simgesi. Kitap okuduğunu söyleyen bir insanla ilgili önyargımız o kişinin kültürlü, bilgili olduğu yönündedir. Televiyon izlediğini söyleyen bir kişinin ise nispeten daha tembel ve kültür düzeyinin daha düşük olduğu yönünde bir ilk izlenime sahip oluruz genelde. Gerçek bir yana, diğer insanlara daha 'iyi' görünmek için televizyon yerine kitabı seçenler de olur pek muhtemel. İşte bu noktada kitap ve televizyonu karşılaştırırken; kitap iyi diyerek sorgulamadan el üstünde tutup televizyonu kötü diye yaftalayıp yerin dibine gömmeden önce bunları incelememiz gerekiyor. Bahsedilen kitabı, televizyon programını belli kriterlere göre değerlendirip sonra karar vermek daha doğru olur. 

Bu bahsettiğim şeyin gayet doğal olduğunu, zaten herkesin bunu bildiğini söyleyip bu yazımı gereksiz bulanlar olabilir. Ama dikkatinizi şu noktaya çekmek isterim; günümüz toplumunda teknolojinin de sayesinde gerçekten de çok fazla şey biliyoruz. Hemen her konuda az ya da çok bir fikrimiz var. Ama bildiğimiz onca şeyi anlıyor muyuz? Şöyle bir düşününce çok bildiğimizi ama az anladığımızı farkedebilirsiniz. (En azından benim için bu böyle. Peki ya siz?) Bu yüzden ''Bunu biliyorum.'' deyip geçmek yerine ''Bunu anlıyor muyum?'' diye sorup üzerine düşünmek gerek. Çünkü bir bilgiyi ezberleyip zihnimizin bir köşesinde tutabiliriz ve böylece o şeyi biliyor oluruz. Ama o şeyi anlamak için onun üzerinde düşünmek, mümkünse onu tecrübe etmek gerek. Değer yargılarınızla yargılamalı ve bu yargılama sonucuna göre doğrularınıza veya yanlışlarınıza katmalısınız. Doğrularınız yapılması gerektiğini düşündüğünüz şeyler ve hayatınızda aktif bir rol oynar. Yanlışlarınız ise yapılmaması gerektiğini düşündüğünüz için kaçındığınız şeyler ve bunlar da hayatınızda aktif bir yere sahiptir. Ezberimizde olan bilgiler ise kullanmadığımız, zihnimizin bir köşesinde pasif olarak bekleyen bilgiler. 

Bu incelemeyi, bir çeşit iç sorgulamanın sonucu olan bu yazıyı, yazma gerekliliğini yazar Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 adlı romanını okuduktan sonra duydum. Ray Bradbury Fahrenheit 451 adlı romanında genel olarak bilgiden, insanlığın bilgi birikiminden, bu bilgilerin öneminden, bunların gelecek nesillere aktarılabilmesi için kullanılan araçlardan ve insanlığın tecrübeleri olan bilgi birikiminin gelecek nesillere aktarılmasının öneminden bahsediyor. (Fahrenheit 451 adlı roman hakkındaki inceleme yazımı buradan okuyabilirsiniz:) 

BİLGİNİN AKTARIM ARAÇLARI:

Kitap, radyo, dergi, tiyatro, televizyon, gazete, sohbet, sinema, sözlü aktarılan masallar, hikayeler, internet... Bunların her biri birer araç. Bilgiyi (bir kelimeyi, cümleyi, düşünceyi, fikri, tecrübeyi, görseli, sesi) diğer insanlara aktarabilmek için kullanılan araçlar. Bu yüzden bir aracın  faydalarını zararlarını karşılaştırırken aracın kendisinden çok içeriğini değerlendirmemiz gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; bu araçların temel işlevi bilgiyi aktarmak olsa bile, bu, bu araçların daha farklı amaçlarla kullanılmadığı veya kullanılmayacağı anlamına gelmez. Bu araçlar üzerinden para kazanıldığı, reklam için kullanıldıkları veya toplumsal mühendislik, manipüle edici araçlar olarak kullanıldığı pek çoğumuzun bildiği gerçekler. Diğer muhtemel kullanım şekilleri bir yana, ben bu yazımda bu araçların temel işlevi olan bilgi aktarma kısmına odaklanıyorum.

KİTAP:

Popülaritesi son yıllarda azalmakta olsa da bilginin aktarılmasında hala en etkili araçlardan olan kitabı incelemeye başlayalım. Ray Bradbury, kitapların önemi üzerine yazdığı Fahrenheit 451 adlı romanında bir kitabın ne olduğu, neden önemli olduğu ve nasıl değerli olacağı gibi sorulara cevap veriyor. Öncelikle belirttiği şey, kitaplar sadece basit kaplar. İki kapak arasında yer alan bir çok sayfanın oluşturduğu bir nesne. Bir sandığın, içine konan eşyaları saklayıp gerektiğinde taşımaya yardım etmesi gibi kitaplar da içine konulan yazıları, bilgileri saklayıp gerektiğinde taşımaya imkan tanıyan basit eşyalar. Sözlü, görsel veya yazılı olarak aktarılabilen bilginin yazılı ve görsel olarak aktarılmasına olanak sağlayan pek çok araçtan yalnızca biri. Bu yüzden, bu kitap adı verilen aracın hiç de olağanüstü, sihirli bir tarafı yok. Tahtadan yapılmış, sade, küçük bir sandık ne kadar muhteşemdir sizce? Peki ya bu pek sıradan sandığın altınla, binbir çeşit mücevherle dolu olduğunu bilseniz? 

Yazılı ve/veya görsel bilgiyi aktarmamıza yardımcı olan araçlardan biri olan kitaba bir değer biçebilmek için önce o kitabın kapağını kaldırıp içine bakmak gerek. Yazar kitabın içini çakılla, kumla mı doldurmuş yoksa birbirinden değerli madenle mi? Tabi tam burada kişisel görüşüm olarak şunu da söylemek isterim: çakılın, kumun, altının, mücevherin kendi başına bir değeri yok. Çakıla, kuma, altına, bilgiye ve genel olarak varlığın kendisine değerini veren onu gören gözler, tutan eller, algılayan beynin kendisi. Yani genelleme yaparak şeylere değerli-değersiz sınıflandırması yapsak da sonuçta her insanın algısı, ihtiyacı ve değer yargısı farklıdır. Bu bir yana; Ray Bradbury' e göre kitapların faydalı ve dolayısıyla değerli ve önemli olması için üç unsur gerekli. Ancak bu üç unsur bir arada bulunduğunda kitap denen aracın faydasından ve öneminden bahsedebiliriz. Nitelik, serbest zaman ve eylemde bulunma hakkı... (Bilimsel veya teknik kitapların faydası konusunda hemen herkes hemfikirdir sanıyorum. Bu yüzden bu tarz didaktik kitaplar Ray Bradbury'nin bir kitapta bulunması gerektiğini düşündüğü 'nitelik' vasfını taşıyorlar. Didaktik eserleri diğer iki unsur çerçevesinde değerlendirmek gerek. Hikaye, roman, şiir gibi kitaplar ise daha tartışmaya açık eserler. Bunları da 'nitelik' açısından sıkı bir şekilde değerlendirdikten sonra diğer iki unsura geçmekte fayda var.) 

Bir Kitabın Faydalı ve Değerli Olması İçin Sahip Olması Gereken Özellikler (Ya da diğer bir deyişle; okuduğunuz kitabın size bir faydası olması için gereken özellikler):

1. Nitelik:

Bir kitap nitelikli olmalıdır. Biz insanlar 'insanlığın bilgisi' denen bir şeye sahibiz. Bu, içinde bulunduğumuz anda insanoğlunun genel olarak sahip olduğu bilgi birikimi. Bireyler olarak pek çoğunu bilmesek dahi pek çok kayıtlı veya sözlü bilgi yeryüzünde varlığını sürdürüyor. Muhtemelen çok daha fazlası günümüze kalmadı ama yüzlerce ve hatta binlerce yıl boyunca kaydedilen ve biriken tecrübeler, düşünceler, fikirler, bilimsel bilgiler bunlar.

Her insan farklı yaşamlar sürer. Faklı şeyler görür, farklı şeyler tecrübe eder, farklı şeyler düşünür ve farklı sonuçlara varır. Varılan bu sonuçların doğru veya yanlış olduğunu mutlak olarak bilemeyiz. Ama bunların doğruluğuna, yanlışlığına veya gerekliliğine inanabiliriz. İşte, çok eski zamanlardan beri bazı insanlar kendilerine görev bilerek veya ün peşinde koşmak, para kazanmak gibi muhtemel diğer amaçlarla kendi yaşamında veya bir başkasının yaşamında  keşfettiği sonuçları, inanılan doğruları resimle, yazıyla ifade ederek başka insanları bunlardan haberdar etmek istemiştir. 

Bir insanın sınırlı ömründe edinebileceği bilgi miktarı, tecrübeleri ve bunlardan çıkardığı dersler çok sınırlıdır. Bir ömür yaşayan insan belki de ömrünün son yıllarında işine çok yarayacak bazı tespitlerde bulunacak. Ama zamanı dolmak üzere. Ölümüyle birlikte varlığının anlamı ve göstergesi olan tespitleri de yeryüzünden silinecek. Doğrularını sözüyle veya davranışıyla yakınlarına az çok aktarsa dahi zamanla unutulması ve hiç var olmamış gibi silinmesi pek muhtemel. Halbuki bu tespitleri daha sonra gelecek insanlara, nesillere de bırakmak gerek. Yapılan hatalar tekrarlanmasın, bulunan doğrular takip edilsin, yanlışlardan kaçınılsın diye... Bu şekilde, her nesilden birçok yazar ve çizer arkasında bıraktığı, diğer insanların duymasına, görmesine, okumasına ve öğrenmesine fırsat tanıdığı bilgilerle insanlığın bilgi birikimine katkıda bulunuyor. Bu bilgi birikimi bir merdiven haline gelerek gelecek nesli henüz hiç görülmeyen yükseklere çıkarıyor. Yoğun bir sis altındaki belli belirsiz geleceğe yönelmiş olsak da bilgi birikimimiz sayesinde az da olsa önümüzü görebilme imkanımız var ve bu umut veriyor bize. Evet, yazarlar bilgi aktarmaya yarayan, kitap denen bu aracın içini hayatın kendisiyle doldurmalıdır. Hayatın ayrıntılarıyla, pürüzleriyle, bilinmezleri ve bilinenleriyle ve hatta gerektiğinde bütün çirkinliğiyle... Ray Bradbury' e göre; ''İyi yazarlar hayata bol bol dokunur. Vasatlarsa elini hayatın üstünden çabucak geçirir. Kötüler hayata tecavüz eder ve onu sineklere bırakır''. 

Eğer bir kitap bir fikri, düşünceyi aktarmıyorsa; bir olayın veya durumun kaydını tutmuyorsa; diğer insanlara aktarmak amaçlı bilgiler taşımıyorsa yani hayatın kendisinden izler taşımıyorsa o kitabın insana bir faydası olmaz.  Tabi daha önce de söylediğim gibi kitabın faydası, önemi de onu tutan ellere, onu gören gözlere ve onu algılayan beyne göre insandan insana değişir. Buna rağmen, bir kitabı önemli veya önemsiz gibi bir genelleme ile sınıflandırmamız gerekirse o kitabın saf eğlence, iyi ve rahat zaman geçirme üzerine kurulmamış olması gerekir. Tek amacı daha fazla para ve ün getirmek için çok fazla insana hitap etmek olmamalıdır. Popüler olmama, dışlanma riskiyle yüzleşip gerektiğinde insanlara yanlışlarını duyurmalıdır. Takip edilebilecek alternatif yollar sunmalı insanlara. Sorgulanıp geliştirilebilecek fikirler barındırmalıdır içinde. Kısacık ömrü sona eren yazar ölse bile bir başka insan onun yaşamında keşfettiği doğruları kendi içine alıp, geliştirip yeni yollar açmakta araç olarak kullanabilir böylece. 

2. Serbest Zaman:

Nitelikli bir kitabın onu okuyan insana bir faydasının olabilmesi için serbest zaman gerekli. Bir düşünceye, olaya, tespite, bilgiye yer veren kitabı okuyorsunuz. Son kelimeyi de okuyup noktayı gördüğünüzde kitabın kapağını kapattınız ve bir kenara bıraktınız. Kitabı bitirdikten sonra bir süre kitaptan aldığınız duyguları hissettiniz belki de. Olaylar aklınıza geldi ara sıra. Ne kadar da güzel bir kitap dediniz. Sonra bir başka kitabı okumaya başladınız. Peki bu kadar mı? Öncelikle kitabı ne için okuduğunuzu sorayım. Kitaba yönelik bir beklentiniz olmadan eğlenmek, vakit geçirmek için mi okudunuz kitabı? Ailenize, arkadaşlarınıza, öğretmeninize veya komşularınıza kitap okuduğunuzu göstermek için mi? Yoksa sizi bir insan olarak geliştirmesi, zihninizi zenginleştirmesi, karakterinizi geliştirmesi beklentisiyle mi? Sadece eğlence veya gösteriş için okuyorsanız bitirdiğiniz kitaba daha fazla zaman harcamak istemeyebilirsiniz tabi. Hemen bir sonraki kitaba geçip eğlenmeye devam etmek veya ne kadar çok okuduğunuzu göstermek isteyebilirsiniz. (Gerçekten ne için okuduğunuzu da açıkçası sizden başkası bilemez. O yüzden tanımadığım siz okuyucalarımı ön yargılarımla yargılamak değil niyetim.) 

Ama kitabın sizi geliştirmesine yönelik bir beklentiniz, isteğiniz varsa şu sorulara da cevap vermelisiniz:  Okuduğunuz kitabı anladınız mı? Kitapta geçen olayların, düşünce ve fikirlerle dolu cümlelerin size ne anlatmak istediğini anladınız mı? (Nitelikli bir kitap olduğu varsayımıyla tabi.) Yazarın size seslenmesini duydunuz mu? Kitapta geçen olayları hatırlıyor olabilirsiniz. Yani kitabın ne anlattığını biliyorsunuz. Ama bu bilginiz kısa süreli hafızanızda yer alan kayıtlar sadece. Zamanla küçük ayrıntılardan başlayarak zihninizden silinecek. Sizi gerçekten etkileyen bazı olaylar uzun süreli hafızanıza yerleşse dahi henüz basit bir kayıttan fazlası değil. Okuyup bitirdiğiniz bu kitap sizin doğru ve yanlışlarınızı, gerekli ve gereksiz olarak gördüğünüz şeyleri, hayata bakış açınızı etkilemedi. Karakterinizde herhangi bir değişikliğe sebep olmadı. (Burada ara not olarak bilinçaltınıza olabilecek muhtemel etkileri ayrı tuttuğumu belirtmek isterim. Bilinçaltı konusundaki bilimsel çalışmalar hakkında net bir bilgim yok ama belli şartlar altında çok küçük bir bilginin dahi insanı büyük ölçüde etkileyip değiştirebileceğini düşünüyorum. Yani siz aktif bir çaba harcamasanız dahi okuduğunuz kitap sizi etkileyip şekillendirmiş de olabilir. Ama bu etkiyi aktif olarak gözlemlemek ya mümkün değil ya da çok zor. O yüzden olası bu etkileri incelemeyi bilim adamlarına bırakmak gerek. Aktif olarak gözlemleyebileceğiniz etkiler için ise kitabı bitirdikten sonra o kitaba biraz daha zaman ayırıp üzerinde düşünüp, yazıp, sorgulayıp iyice anlamaya çalışmalısınız.) Dolayısıyla bu aşamada kitabın size bir faydası dokunmadı. Kitabı okumadan önceki siz ile şimdiki siz aynısınız. Bu yüzden kitaba biraz daha vakit ayırmalısınız. 

Günlerimiz binbir çeşit meşguliyetle dolu. Sürekli bir şeylerle uğraşıyoruz ve dikkatimiz sürekli odak değiştiriyor. Beynimiz tek bir konu üzerinde yoğunlaşıp onu çözüme kavuşturacak kadar zamanı bulamıyor. Yaptığımız pek çok şey yarım kalmış halde hafızamızın bir köşesine atılıyor. Belki hemen unutuluyor belki de biraz daha uzun süre kalıyor orada. Yarım kalmış bu pek çok şeyi zihnimizin eleğinden geçirip ona hayatımızda bir değer atfetmediğimiz için henüz bizim bir parçamız değil. Sorgulamadığımız, bir değer biçmediğimiz, biçtiğimiz değere göre bizi ne kadar etkileyip etkilememesi konusunda karar vermediğimiz yani anlamadığımız bu gibi bilgiler insan olarak bizim varlığımıza bir değer katmıyor. Birey olarak varlığımıza katkısı olmayan bu gibi bilgilerin ise bir faydası, değeri, önemi var mıdır?

Nitelikli bir kitapta bulunan onca düşünce, fikir, bilgi üzerine aktif olarak düşünmek gerek. Diğer insanların aynı konuyla ilgili düşüncelerini okumak, dinlemek de faydalı olabilir. Farklı bakış açılarını görmüş oluruz. Aktif bir düşünme, sorgulama ve karar süreci sonucunda kitabı anladığımızda o kitabın varlığımıza katkısı olacaktır. Bir insan olarak, bir birey olarak bizi geliştirecektir. Ray Bradbury, romanı Fahrenheit 451' de baş karakteri olan Montag'e şunu söyletiyor: ''...içimizde bir şeyler biriktirmeye zamanımız olacak. Ve bir gün, içimizde uzun süre kaldıktan sonra, ellerimizden ve ağızlarımızdan dışarı çıkacak. Ve çoğu yanlış, ama tam yeteri kadarı doğru olacak. Bugün yürümeye başlayacağız sadece ve dünyayı, dünyanın ortalıkta yürüyüp konuşma tarzını, gerçek görünüşünü göreceğiz. Her şeyi şimdi görmek istiyorum. Ve içime girecek şeylerin hiçbiri ben olmayacak olsa da, bir süre sonra hepsi içeride bir araya gelecek ve o zaman ben olacak...'' Montag burada dünyayı, hayatı tecrübe etmekten; farklı düşünceleri, fikirleri, bilgileri kendi içine alıp onları varlığının bir parçası yapmaktan bahsediyor. Hayatımızda bizzat tecrübe edeceğimiz şeyler sınırlı olacağından başkalarının tecrübelerini, düşüncelerini okuma, öğrenme, anlama fırsatını ise kitap ve diğer araçlar sağlıyor bize. Günümüzde varlığımıza bu şekilde değer katıp kendimizi geliştirme imkanımız hiç olmadığı kadar fazla. Bu imkanı değerlendirip kendimizi geliştirdikçe sahip olacağımız düşünce ve fikirlerimizi diğer insanlara ve insanlığın bilgi birikimine katmayı da düşünmeliyiz.

 
3. Eylemde Bulunma Hakkı:

Okuduğumuz nitelikli bir kitap üzerine düşündükten o kitabı sorguladıktan, belki de kitapla ilgili bir şeyler yazdıktan sonra o kitaptan neler öğrendiğimizi daha net olarak görürüz. Bilinçli bir öğrenme faaaliyeti çerçevesinde o kitaptan düşünceler, fikirler, bilgiler alırız. Şimdi şu soruları sorayım: Neden kitap okuyoruz? Genellikle bize bir şeyler öğretmesi veya bildiğimiz şeyleri anlamamıza yardım etmesi için... Peki neden öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz? Mesleğimizle ilgili bilgilerimizi geliştirip onları para kazanmak veya kariyerimizde araç olarak kullanmak dışında? Akıl sahibi varlıklar olarak diğer akıl sahibi varlıklarla bilgi alışverişi yapıp varlığımızı geliştirmek, varlığımıza anlam katmak için okuyoruz. Ya da şöyle desem daha doğru olur muhtemelen; varlığımızı geliştirip varlığımıza anlam katmak için okumalıyız. Kitabı sadece eğlenmek için veya kendimizi çevremizdekilere aslında olduğumuzdan daha büyük göstermek için kullanmamalıyız. Elbette para kazanmak için de, mesleğimizi yapabilmek için de okumamız gerekli. Sonuçta özenli ve bilinçli olarak yapılan meslek de varlığımıza değer katabilir. Ama mesleki uğraşımız dışında da kendimizi daha iyi bireyler haline getirmek için okuyup, öğrenmeliyiz. İnsan denen varlığın ne olduğunu iyice anlayıp zihnimizi kendi kontrolümüzde tutmalıyız. 

Bu şekilde eğitim seviyesi yüksek insan sayısı arttıkça geçmişte ve günümüzde yaşadığımız ve yakın gelecekte de pek muhtemel yaşayacağımız pek çok sorunumuzu çözer, trajedilerin tekrarlanmasının önüne geçer ve evrensel insani değerlerimizi geliştirerek daha iyi yarınları ümit edebiliriz. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için yani tüm dünya insanlarının kendilerini eğitmelerine engel olmayıp aksine bunu teşvik etmek için toplumlarda ve devletlerde uygun ortam bulunmalı. Daha önce de dediğim gibi, bir insanın kendi kısa yaşamında edinebileceği dersler, değerler çok azdır. Bu yüzden diğer insanların tecrübeleri, vardığı sonuçları okuyup öğrenmek, bunları geliştirmek ve geliştirilen bu düşünceleri diğer insanlara aktarabilmek oldukça önemli. Bunu yapabilmek için insanların düşünce özgürlüğüne sahip olmaları gerekir. Eğer insanların faydasına olması umuduyla büyük çaba harcayıp geliştirdiğiniz düşüncenizi aktarmıyorsanız veya aktaramıyorsanız o düşüncenin ne değeri olur? Siz öldükten sonra hiç var olmamış gibi yeryüzünden silinip gidecek soyut şeylerdir onlar. Bu yüzden düşünme özgürlüğünün yanı sıra düşünceyi yayma özgürlüğü, haberleşmenin özgür olması, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, bilim ve sanatın özgür olması, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilme hakkı, dernek kurabilme özgürlüğü, hakkını arayabilme özgürlüğü, basının özgür olması, din ve vizdan özgürlüğü, insanın özgür ve güvende bulunma hakkı ve genel olarak insanın yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı olmazsa olmaz özgürlüklerden bazıları. Bunlar, bazı istisnaları olsa da, bizim anayasamızda da yer alan ve bir insan olarak varlığımızı koruyup geliştirebilmek için sahip olmamız gereken haklar. Okumanın, öğrenmenin, yaşamanın bir anlamının olabilmesi için gerekli gördüğümüzde fikir ve düşüncelerimizi eyleme dönüştürme hakkımız olmalıdır. Tabi az önce de yazdığım gibi, daha iyi yarınlar için evrensel insani değerleri geliştirmek gerektiğinden bu hak ve özgürlüklerimizi kullanırken de şu an da var olan uluslararası insani hak ve değerlere uymamız da bir gereklilik. Diğer insanların da, yaşam başta olmak üzere, diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterip ahlak ve hukuka uygun bir ortamda bireyler olarak varlığımızı geliştirme çabasında olmalıyız. 

İşte, nitelikli bir kitabı okuduktan sonra o kitaba zamanımızı ayırıp iyice anladıktan sonra o kitaptan aldığımız fikir, düşünce ve bilgileri günlük yaşamımızda kullanabilme özgürlüğüne sahipsek ancak böyle bir durumda okuduğumuz kitapların bize bir faydası olur. Ama bu fayda sadece kitap denen araçtan alabileceğimiz bir şey değil. Ray Bradbury' nin kitabında dediği gibi kitap sadece bir araç. Bir kitabın içinde yer alabilecek nitelikli bilgiler bir televizyon programında, tiyatro oyununda, radyo söyleşisinde, bir hikayede, sinema filminde, bir dergide veya gazetede, bir şarkıda veya şiirde, internette okuduğumuz bir yazı veya izlediğimiz bir videoda ve hatta bir sohbette dahi bulunabilir. İnsan olarak gelişmemize katkı sağlayacak binbir çeşit düşünceyi, fikri, bilgiyi buralardan da alabiliriz. Ama bu gibi faydalı bilgileri günümüzde bu araçlardan yeterince alabiliyor muyuz? İşte incelenmesi gereken mesele bu. Şimdi bu araçları temsilen televizyona bir bakalım:

TELEVİZYON:

Hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle televizyon bile popülerliğini yavaş yavaş kaybediyor artık. Bir televizyonda bulunabilecek her türlü özellik bilgisayarımızda veya telefonumuzda bulunsa da günümüzde hala hemen her evde bulunur en azından bir televizyon. Her eve giren, insanları saatlerce kendine baktıran bu alet kitaplardan çok daha fazla insana çok daha kolay bir şekilde ulaşabiliyor. Kitap okumak zor olduğu, çaba harcamak gerektirdiği için kitaptan uzaklaşan pek çok insan vardır. Ama televizyon izlemek çok kolay. Tek yapmanız gereken televizyona bakmak. Televizyon birden fazla duyu organımıza hitap ederek daha hareketli ve dikkat çekici bir şekilde içeriği iletebiliyor. Kitapta ise zihnimizi aktif bir şekilde kullanıp dikkatimizi dağıtan dış etkenlerden uzaklaşmaya çalışırken yazılanları anlamaya çalışmamız gerek. Ayrıca günümüzde televizyon bir nevi günlük yaşamımızdan, sıkıntılarımızdan kaçma yeri olarak da görülüyor olabilir. Bütün gün işte çalışıp yorulmayı veya bizi üzen, stres altında hissetmemize neden olan olayları olumsuz olarak görüyorsak bunlardan kaçmak isteyebiliriz. Dikkatimizi bu gibi istemediğimiz konulardan alıp mümkünse bizi eğlendirecek araç ise televizyondur. Yani bir nevi gerçeklerden kaçma aracı işlevi görüyor. Son yıllarda ise bu rolü internet büyük hızla üstenmeye başladı. Halbuki kitap, nitelikli kitaplarla ilgili kısımda yazdığım üzere, hayatı her yönüyle işleyen araçlardır. Bu kitaplar dikkatinizi hayattan uzaklaştırmayıp hayata daha çok yöneltir. Dertlerinizden kaçmak bir yana onlarla yüzleşmeniz için size seslenir. Ray Bradbury' nin Fahrenheit 451 adlı eserinde yer verdiği; kitapların, ya da nitelikli kitapların diyeyim, popüleritesindeki düşüşün asıl nedenlerinden birini de bu olarak gösteriyor yazar. İnsanlar hayatın zorluklarıyla yüzleşmek, bunları aşmak değil bunlardan kaçmak istiyorlar. 

Bunlar ve daha birçok nedenle insanlar televizyona veya internete yönelebiliyor. Kitaplardan çok daha fazla insana ulaşabilen bu araçlar toplumumuzda çok yoğun bir şekilde reklam aracı olarak kullanılıyorlar. Daha fazla reklam için reyting, görüntülenme yarışına giriyorlar. Daha fazla insanın dikkatini çekmek, daha fazla izleyici çekmek için yayınlanan içeriklerin içi boşaltılıp daha kolay anlaşılır hale getiriliyorlar. Popüler olmama riskini göze alıp insanları düşünmeye itecek, onların gerçekten faydasına olabilecek zor bir konu sunmaktansa insanların eğlence istekleri sömürülüp bir nevi bağımlı hale getiriliyorlar. İşte bu yüzden televizyonda, internette, sinemada, radyoda şu günlerde nitelikli içerik üretimi git gide düşüyor. İstisnaları da olabilir ama genel durum böyle. Bu kitle iletişim araçları günümüzde çok daha popüler oldukları, çok daha fazla insana ulaştıkları için bilgi aktarım aracı, insanların faydasına olmayı amaçlayan araçlardan çok para kazanma aracı veya insanları, toplumları manipüle edici araçlar olarak kullanılıyor. 

Ray Bradbury' nin Fahrenheit 451 adlı kitabında da dediği üzere; insanların faydasına olacak nitelikli bilgiler televizyon programlarında, sinema filmlerinde, internette, şarkılarda, radyoda veya bir sohbet konusunda bulunabilirdi. Böylece bu araçlar en az kitap kadar ve hatta daha değerli bile olabilirlerdi. Ama durum böyle değil. Birbirine benzeyen ve reklamlarla delik deşik olmuş onca televizyon programının tek derdi reytingler. İnternet ise büyük ölçüde bataklık, ayağınızı yere sağlam basabileceğiniz siteleri aramak size kalmış. Şarkılar hit olma peşinde. İki akıl sahibi insan arasında geçen sohbet bile yapıcı, üretken olmaktan çok uzak. 

Ayrıca; televizyon, internet videoları, sinema gibi araçlar birden fazla duyunuza hitap ettiği için bunları izlemek, takip etmek daha kolay ama bu kolaylık karşısında beynimiz düşünecek, aldığı bilgiyi işleyecek, sorgulayacak zamanı kendinde bulamıyor. Bu yüzden daha çok pasif izleme moduna geçiyoruz. Duyduğumuz bir şey üzerine düşünüp televizyon programını veya filmi kaçırmaktansa, eğlencemizi bölmektense renklere, şekillere, seslere odaklanıyoruz ve çoğu zaman ne düşündüğümüzün bile farkında olmadan ekrana bakıyoruz. Kitapta ise, dikkatimizi toplayarak, dış etkilerden uzaklaşarak okumaya çalıştığımız için, zihnimiz ve hayal gücümüzü olabildiğince seferber ettiğimiz için söylenen sözü ve o sözün anlamını çok daha kolay ve etkili bir şekilde anlamak mümkün. 

SONUÇ OLARAK:

Televizyon, radyo, internet, sinema gibi araçlar kullanım şekillerine göre kitaplar kadar ve hatta kitaplardan daha faydalı bile olabilirler. Ama günümüzde bu araçların temel kullanım alanı para kazandırmaya yönelik olduğu için insanların eğilimlerini sömürmeye odaklılar. Toplumda bulunan nüfusun büyük çoğunlunun tercihi neyse, faydalı veya faydasız, o konuda içerik üretiyorlar. Bu araçların kendileri değil ama kullanım şekilleri faydasız. (Bu yazı boyunca kendimce pek çok tespitte bulundum. Bazı yerlerde belirttiğim gibi her durumun istisnasının olması mümkün. İstisnalar olduğunu, olabileceğini de gözden kaçırmamak gerek.)

Emrah Özer     02.10.2022

Tepkin Ne?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow